İslamî Finans Bağlamında "İBÂHA" İlkesini Doğru Anlamak
İslamî Finans Bağlamında "İBÂHA" İlkesini Doğru Anlamak
Doç. Dr. Mehmet SARAÇ[1]
Ocak 2014
İslam hukukundaki "eşyada aslolan ibaha'dır (mübahlıktır)" ilkesi, özellikle faizsiz finans alanındaki ürün ve işlemlerin şer'î değerlendirme sürecinde sıklıkla başvurulan bir unsurdur. Bu kavramın, insanın her alanda kendini geliştirmesine, hayatın kolaylaştırılmasına, ekonomik anlamda kalkınmaya imkân veren bir işlevi olduğu muhakkaktır. Nitekim İslam tarihinde ortaya çıkmış uygulamalar ve oluşturulan medeniyetlerin bu ilkenin tezahürü olduğu görülmektedir.
Ancak bu kavramı doğru anlamak ve İslam'ın bütünselliği içinde, İslam'a göre insanın yaradılış gayesi ve İslam hukukunun hedeflediği insan ve toplum tasavvuru temelinde ele alınması ve uygulanması gerekmektedir.
İnsanın yaradılış gayesi önce kulluğunun farkına varması ve kendi fıtratına en uygun bir yaşayışı gerçekleştirerek evrensel bir barış ortamını sağlamasıdır.
Biz kalkınma, gelişme kavramlarını materyalist dünya görüşü çerçevesinde, kapitalizmin tanımladığı şekilde kabul edemeyiz ve uygulayamayız. Batı uygarlığının geldiği maddi kalkınmışlık düzeyini yakalamak, onlarla rekabet etmek için aynı yolları izlememiz mümkün değildir.
Biz kendi kalkınma ve gelişme anlayışımız doğrultusunda çalışırız, sonucunda dünya üzerinde onurlu ve müreffeh bir yere geleceğimize inanırız. Bu şekildeki hareket tarzının böyle sonuçlanacağı bir iman meselesi olmakla birlikte, ampirik olarak da tarihte kanıtlandığı ve dünyada iz bırakan medeniyetler gerçekleştiği için soyut, teorik bir iddia değildir.
Silah ticareti, normal şartlarda mübahtır. Silah satışı, İslam hukukundaki alım-satım akdi şartlarına uyulduğu sürece meşrudur. Ancak o silahı kimin satın aldığı, hangi amaçla satın alındığını bilmek, satış akdinin meşruluğunu araştırmak kadar önemli ve gerekli bir görevdir. Cani ruhlu, dengesiz, akıl sağlığı yeterli olmayan veya yetişkin olmayan birine ya da müslümana/ümmete zarar vereceğinden şüphelenilen birine silah satmaktan kaçınılması gerektiği gibi, bazı işlemler akit düzeyinde mübah/meşru olsa bile, kullanılış amacı asla dikkatten kaçmamalıdır. İşlem şu an itibarıyla sonuç olarak hayatı kolaylaştırıcı, hayırlı gözükse bile, bundan sonra bir kötü alışkanlık doğurma potansiyeli, suiistimale açık olması gibi gerekçelerle, ileride doğuracağı sonuçlar dikkatle analiz edilmeli ve ona göre fetva verilmelidir. Nitekim fıkıh usulünde hüküm çıkarmada kullanılan delillerden biri teknik adı ile sedd-i zerâyı'dir. Buna göre ve bazen bir eylem/işlemin bizatihi kendisi açıkça haram kılınmamış olsa bile doğrudan harama vasıta olması, haram eylem doğurma potansiyeli taşıması gerekçesi ile haram olabilir. Gerek faizsiz bankacılık sektöründe, gerekse İslami sermaye piyasalarında, "ürün çeşitliliğinin geleneksel finans kadar zengin olmaması" önemli bir sorun olarak ele alınmaktadır. Bu nedenle sektörde bir ürün çeşitlendirme gayreti söz konusudur. Ürün geliştirme sürecinde sıklıkla bu tehlike ile karşı karşıya kalınmaktadır. Örneğin bugün katılım bankalarının teverruk gibi bazı tartışmalı işlemlerinde bu sorunu görüyoruz. Teverruk işlemi, katılım bankalarının herhangi bir mal/hizmet hareketi olmaksızın müşterisine doğrudan nakdi kredi vermeleri önündeki engeli aşmanın bir yolu olarak uygulana gelmektedir. İslam tarihinde de zaman zaman görülen ve çok az da olsa bazı fakihlerce mübah görülen bu işlem kısaca, nakit transferine imkân oluşturmak için işlem akışına göstermelik bir reel varlık alım-satım akdinin eklenmesidir. Buradaki amaç banka müşterisinin nakit sıkıntısına bir çözüm üretmek olsa da, bu işlemin efektif olarak doğrudan katma değeri olmayan bir faaliyete dayanması, her nakit kredisi talebinde kullanılma potansiyeli taşıması, aşırı borçlanmaya yol açma ve kötüye kullanılma ihtimalinin yüksek olması gibi nedenlerden dolayı bu tür işlemlerden mümkün olduğunca uzak durulması gerekmektedir. İslam toplumunda gerçekten nakit sıkıntısı çeken bireylerin sorunun çözümü banka kredisi değil, karz-ı hasen veya vakıf müessesesidir.